Köşe yazısı

Güçlünün Rüyası | Gürkan Duman

Güçlünün Rüyası

Fark etmeksizin bilinç altı yolcuğuna mutlaka bilet almışızdır. Zenginle zengin olmayanın rüyası aynı mı? Kime ve neye göre zengin? Bu ikisinin arasındaki ayrımı yapan madde, araç para mı? Oysa renklerin de ayrımı olmalı ama değil? Mutluluk bir tartı olsaydı, ona kimin nasıl baktığı tartışılır ve tartılan bu olurdu. Kerrat cetveli uzaktan baktığımızda tartının bir kısmına yaşadıklarımızı koysak diğer kısmına yaşamak istediklerimizi. Hangimizin adil olan yanı geçmişin daha basmasını ister ki? Şu an sahip olmak istediğin tek şey sahip olanların, sahip oldukları…  Güçlünün parası yazısından bundan bahsettim. Kimin neyle mutlu olacağı, aslen bireyin kendisi tarafından anlaşılabilirdi. Kimileri gördükleriyle, kimileri göremedikleriyle. Şayet bana sorsalardı: Gördüklerinden az etkilenen olurdu. Çok etkilenenler rüyalarında kendisinin bileti oluyor.  Bu yorumu çan eğrisine göre yaptım. Çünkü genellikle mutluluk dediğimiz kavramı hep başkalarının üzerinden yakışanlardan alıyoruz. Ne kadar çok etkileniyoruz, ne kadar çok benimsiyoruz. Hatta o kadar çok içselleştiriyor ve kişiselleştiriyoruz ki meseleleri. Kendi üstümüze giydiklerimiz kıskançlıktan ve bencillikten öte gitmiyor. Çıkar ayrımlarını gözetmekten öte gitmiyor. Fırsatını yakalamaktan öte gitmiyor.

Eksik olan bir konu var: Zaman geçiyor. Yakalamaya çalıştığın hayat aslında senin arkandan koşan fırsatlardır. Ne kadar çok başkaları, o kadar çok başkalaşma. Kendin olamama ve laçkalaşma. Bilinç altımız bir çok noktada bizlere iplerin ucunu veriyor. Bunun örneğini şöyle betimlenebilir:

Çocuk bir başbakan ülkeyi nasıl yönetebilirdi? Burada akli selim bir insanın ülkeye vereceği zararla çocuk bir aklın ülkeye vereceği zararı karşılaştırırsak; Dersin ki; ülkeyi çocuklar yönetsin. Nitekim her insan yetişkin olmadan önce birer çocuk değil miydi?

Nasıl oluyor da bu, bu kadar kalıplaşmanın keza modelleşmenin yerini alıyor. Gördüklerimiz bizi şekillendiriyor? İsteklerimiz mi büyüyor?

Bence isteklerimiz büyüdükçe gördüklerimiz şekilleniyor. Çok fazla nesne çarpıyor gözümüze. Çok fazla hesap ediyoruz. Çok fazla sahip olmak istediğimiz belki de ihtiyacımız olmayan araçlarla karşılaşıyoruz. Girdiğiniz para geri verildi yazımda bundan özellikle bahsettim. Şunu demek mümkün ki; Minimalist olmak ihtiyacını belirleyeceğin düşünceleri doğuruyor. Yani bu düşüncelerle karar mekanizmasını tek bir sabit noktada toparlarsak; Şunu diyebilmek güçlülük göstergesinin gizlilik prensibi değil midir? Alacak gücüm var fakat ihtiyacım yok?
İşte bu ihtiyacım yok cümlesinde doğanın, güneşin, havanın suyun hakkı vardır belki? Peki bu hakkı nasıl tazmin ederiz? Nasıl öderiz?

Bence paylaşarak:

İhtiyacım yok fakat ihtiyacı olanlar mutlaka vardır. Onlarla paylaşabilirim. Her insanın, her duygunun, her gülümsemenin ortak bir noktası var.

Birleşmek.

Kiminin mutluluğu içerisinde buluşmanın verdiği saflık, güneşin daha ilk saatlerde tene vurduğu hafiflik ile eş değer bir duygu. Ufak bir dokunuşa ihtiyacı vardır her tenin…

İçimizdeki saflık dürtüsünü var etmenin yolu başkalaşmamaktan geçer. Her beden kendi içerisinde kaç görüş ve bakış açısı barındırır ki? Kendin olmaktan veya kendin olamamaktan zamanın yok. İçimizdeki saflık doğallıkla ateşlenmeyi bekliyor. Sevgiye dönüşmek istiyor…

Sabah Anksiyetesi diye bir kavram var.  Bu zengin fakir ayrım yapmaksızın herkesi vurabilir. Öyleyse sabah mutlu kalkmanın, zengin uyanından daha fazla üstün bir ağırlığı yok mu? Belki de güneşi az görüyoruzdur…

Gücü olan diyebilir mi bunu ben daha üstün olmalıydım? Kimilerinin mutluluğu hep cebindedir, cebinde taşır.

Elini cebine uzatacak kadar hali olmayanın yetkisi neyle harcanır.

Mutluluklarla birlikte duygularda harcanır. Sadece para alışverişi mi yapıyoruz. Hayır güçlünün parası yazısından bundan da bahsettim. Parayla birlikte duygularımızı alıp veriyoruz.

Paranın en güzel yanı, iyiyi paylaşmak için kullanılan bir araç. Eğer ki kötülükleri paylaşıyorsak bence o bizim zamanımızı aynı zamanda fırsatlarımızı çalıyordur.

Güçlünün Rüyası

Güçlünün rüyasını gören herkesin her şeyi eşit görebilme hakkını kendisinde görebilmesidir.

İyiyi ve kötüyü daha net ayırt edebileceği ya da tüm bunlara sahip olduğu halde çok kolay unutabileceği.

Nitekim her insanın ortak noktası vardır rüyalarda ve hep yükseklerden düşer. Sanmayın ki güçlü? Güçlü de düşer. Gücün asıl kaynağı da güçsüzlüktür. Hani bir de şu söz var. Nereden geldiğini bilmezsen, gideceğin yerde kaybolursun.

Çocukluk güçlü olabilmenin en saf halidir. Çünkü çocuk bir insanın rüyası bisiklet, çikolata, şeker vs….

Şöyle bitirmek istiyorum:

Bir rüya gördüm, içinde güneş yoktu, karanlık içinde kalmıştım.

Bir rüya gördüm  susuzdum ve ihtiyacım olan yalnızca su içmekti.

Bir rüya gördüm ve uyandım unuttuklarım karşımda ve içimdeydi.

Farkında da değildim…

Güçlünün rüyası da biter…

Yazan: Gürkan Duman

0 0 votes
Article Rating

SolarGezi

Solargezi Yöneticisi

Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
0
Would love your thoughts, please comment.x
Paylaş
Bağlantıyı kopyala