Köşe yazısı

Güçlünün Parası | Gürkan Duman

Güçlünün Parası

Çevresel faktörlere bakıldığı zaman güç iteminin parasal noktalardan geçtiğini göreceksiniz. Bunun sağlaması ancak şöyle açıklanabilir: Arkadaş ortamınıza bakın, yakınlarınıza bakın, içindekilerinize şöyle bakın. Belli bir sohbetten sonra içerikler hep maddiyata dönüşüm sağlayacaktır. Hele ki ‘’Ne olacak böyle’’ sorusunun cevabı maddiyata çıkan o ilk yolu inşa edecektir. Sonrası malum geçim derdine çıkan bir yolda o araç siz olacaksınız. Yanınızdakiler o ise o araca binen kişiler…

Çevrenizde maddiyatla alım gücüne sahip kişiler genelde hep toksik söylemlerin anahtarıdır. Şöyle iki muhabbet arasında paranın içinde olmadığı her şey zenginliği belirleyen faktörlerin farklı yollarını inşa etmiştir. O yollarda araçlar, uçaklar, taşıtlar değil de! Çiçekler, böcekler, ağaçlar olsa iyi olmaz mı? İşte sen ne kadar ekin ektin? Elma ağaçların ne kadar güzel? Buğdayların harika görünüyor. Çiçeklerin çok güzel… Bir ağacın meyve vermesindeki eşlik ettiğin her bir süreçte şahit olduğun zamana tanıklık ediyorsun. İlginçtir ki para da zaten kağıt parçasından bir şey değil. Önceki içeriğimde belirtmiştim ki; ‘’Ben beni kestiğine değil, sapının benden olmasına üzülüyorum. ‘’ Ne acı değil mi? Ortamlarda hep bir kıyaslama, kıyasıya yarışma içerisinde benliklerimizi duygularımızın enerjisiyle bitiriyoruz. Şöyle bir vücut sisteminin çalışma prensibine baktığında zaman su gibi akıp geçiyor içimizde. İçtiklerimizi de salıyoruz. Aldıklarımızı da veriyoruz. Nefesimiz buna şahit. Bizim olmayanlar için hayranlık duyduğumuz tüm nesneler de acaba aynaya baktığımız gibi kendimizi mi arıyoruz? Kendimizi mi görüyoruz? Ya da her baktığımızda başkasını mı? Her gün zehirli gıdalar tükettiğimizi düşünün. Vücudun bunu işlemesi ve detoksifiye etme süreci vardır. Çünkü sindirimin sisteminin öyle bir çalışma prensibi var ki… Adeta tüm kötülükler daha önce kodlanmış ve tanımlanmış. DNA’ımız çağrıştırıyor sanki isteklerimizi. O bir an da aklıma çarpan şeyin tesadüf olduğunu mu düşünüyorsunuz? Telepati kelimesinin anlamı aslında bu noktada kesişiyor. Ya kulak çınlamasına ne dersin? Ya da tam da şimdi aklımdan geçtin cümlenin getirdiği samimiyet ilişkisi.

Duygularımıza yön verenlerin arasındaki en önemli detay maneviyattır. Kapı çaldığında geldiğini hissettiğiniz o kişi, beklediğiniz kişiden çok daha önemlidir. Bizler para alışverişi yaparken aynı zamanda karşılığında duygularımızın da alışverişini yapıyoruz. Duygularımız nerede? Hiç harcadığınız kağıt paranın takibi yapılıyor mu? Hangi para kimin cebinde. Dönüp dolaşıyor, farklı şehirlere, farklı ailelere, farklı sahiplerin güdümüne giriyor.

Acaba bizde harcanıyor muyuz? Hunharca acımasızca. Güneşle toprağı satın alamazsın. Çünkü toprak güneşe aittir. Senin de güneşe ihtiyacın vardır. İhtiyaç duyduğun hiçbir şey de sana ait değildir. Toprakla ağacı satın da alamazsın. Çünkü ağaçlarda toprağa aittir. Sende topraktansındır. Dünyada birbirimiz için en güzel çiçekler olamaz mıyız? Bizi ısıtacak, bize renk verecek, korunmamızı sağlayacak bir güneş varken. Sahip olduğumuzu ve satın aldığımızı düşünüyoruz? Kendi aramızda alışveriş yapıyoruz. Hiçbir şey sana ait değil, sende hiçbir şeysin!

Tarihte aynı hatayı sana tekrar yaptıran davranış nedir biliyor musun? Unutmak! Peki aynı doğruları sana yaptıran nedir? Hatırlamak. Öyleyse hatırlamayı unutabilir miyiz? Hatırlanmak unutulmak mıdır? Biz genelde kötü bir şey yaptığımızda onun yeri ‘’unutulmak’’ olur. Eğer ki unutulmasaydı aynı kötülüğü bir daha yapmazdık. Öyleyse unutmamayı her daim hatırlayalım. O zaman iyilik güzelliklerin yerini alır.

Para güçlünün satın alma öcüdür. Güçlülerin çoğu parayı iyi yönetebilseydi bugün iyilikleri daha fazla yaşardık. İyilikleri daha iyi hissederdik. İyilikleri daha fazla derinlerde yaşardık. İyiliklerin içinde yüzerdik. İyiliklere boğulurduk. Unutmazdık yapılan iyilikleri, bulaşıcı olduğunu bilerek bizlerde yapar bulaştırırdık.

Öyledir ki kirli paralar elden ele cepten cebe girmiştir. Para güçlünün satın alma gücüdür. İyiliklerden geçmesi için öncelikle niyetlerden geçmesi gerekir. Bozulmamış duygulardan kirlenmemiş ellere kadar.

Hiçbir zaman güçlünün parası olmamalıydık. Güçlü olmanın da adil bir yanı vardı. Adaleti var ve ağırlığı vardı ve çoğu bundan kaçardı. Çünkü paranın değiştirici bir özelliği vardı. Çoğu da değişmeyi tercih ederdi. Kafamı çevirdim ve aldananlara baktım. Tekrar göz gezdirip çevreme ve ortama baktım. Süzdüm etrafı çokluca. Hem yalnızlığın çokluğu, hem hiçliğin ifadesiyle hem de sert bir biçimde gözlerimi kısarak gün batımının olduğu zaman dilimiyle güneşe baktım. Sen ki bibere acıyı, sen ki karpuza tatlılığı, sen ki domatese o kırmızılığı veren büyük bir emirle. Hepsine doğdun ve battın. Ben başımı tekrar çevirdiğimde çoğunluğun orada olduğuna baktım. Adil sendin, eşit olan sendin, çoğunluk ise içimde batmıştı. Güçlü parasını harcarken duygularımızı da harcadı. 

Güçlünün parası girmişti cebime. Beni güçlü yapmadı. Beni zengin yapmadı. Çünkü güçlülükte göreceli, zenginlikte. İnsanın içinde terazi vardır. Kimin neyle nasıl olacağı kendi iradesinin gücüne bağlı kalmıştır. Mutluluğu da adil kılan kısım bu değil midir? Parçalara bölündükçe lezzeti artar. Paylaştıkça güzeldir derler ya mutluluk. Güçlünün parası vardır, mutluluğu çalınmıştır kim bilir? Kafamı gökyüzüne doğrulttuğum da yıldızlara da bunu dedim. Dedim ki; bir zenginle bir fakirin dileği aynı olabilecek kadar adildir. Şimdi sizler bana ait olsanız, ben de sizin olabilir miyim.? Gözlerim sizi görebilecek kadar zengin. Bu zenginliği yaşayacak farklı, bu farklılığı zenginleştirecek kadar kararlıyım. Çünkü çoğunluğun yanılması da bence hep şu olmuştur: Azınlık yetinmekle durdurabildi kendini. Mutluydular…

Yazan: Gürkan Duman

0 0 votes
Article Rating

SolarGezi

Solargezi Yöneticisi

Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
0
Would love your thoughts, please comment.x
Paylaş
Bağlantıyı kopyala