Güçlünün İfadesi | Gürkan Duman
Güçlünün İfadesi
Basit bir ifade ile güçlünün ifadesi
Zamanımızı nasıl ve nerede harcıyoruz? sorusunu aynı zaman içerisinde kendimize sormaktan gıpta ederiz. Ya da nerede ve nasıl mı? öncelik eylemi yine aynı zaman içerisinde yer değiştirir. İşte güçlünün ifadesi tam olarak burada devreye giriyor. Zamanın en önemli dayanağı mekanlardır. Bulunduğunuz her ortam, gittiğiniz her yer, içinde bulunduğunuz her durum mekân kavramının içinde sizi temsil eder. Orada olmadan önce oraya davet edilmişsinizdir. Sizi oraya davet eden kişiler değil, kişilerin bağlı olduğu araçlardır. Yine o araçların bağlı olduğu kişilerin zincir / halka olduğu sebeplerdir. Acaba plan yaparken siz mi gitmek istiyorsunuz? Yoksa mekanlar mı sizi davet ediyor? Veyahut da orada bulunmaya ihtiyacınız mı var? Plan yaparken veya davet edilirken veya plansız bir yere giderken, kaybolmuşluk hissiyatı diyelim biz buna.
Aslında şu an bulunmak istediğiniz yer tarafından aranan veya davet edilen kişi de olabilirsiniz. İnsanları ortak noktada birleştiren en önemli detay farkındalıklardır. Farkındalıklar insanı zenginleştirebilen unsur ve detaylarla doludur. Güçlü bir insan dendiğinde akla sadece fiziksel özellikler gelmemelidir. Çünkü akla ilk gelen güç, aklın sahip olduğu güçten daha pasivize değildir. İki basit şekilde alalım; beden gücü ve zihin gücü. Alanlarda gücün kullanılacağı yerin kapasitesini oluşturur. Her gün her beden ve zihnin içinde milyonlarca güç ve fikir ürüyor. Aynı dünyaya geldiğimiz. Ama buradaki detay şu: Kaç fikir gerçekleşmeden kaç bedende yok olup gidiyor. Akılda olduğu sürece var, ama uygulanmadığı sürece yok. Kaç gerçekleşmemiş iyi eylem bununla birlikte kendi miladını dolduruyor. Yine aynı şekilde kaç güzel fikir sekteye uğrayarak kendi fermanını yazıyor, birkaç olumsuz eylem içerisinde kendisini çürütüyor. Aynı fikrin kendisi tarafından üretilmesine rağmen tüm imkansızlara rağmen gerçekleşmemiş, fakat başka bir zihin içerisinde oluşum sergilemiş ve gerçeğe dönüşmüş karşılaştığımız, bizde hayranlık uyandıran güzelliklere denk geliyoruz. Ve yüzümüze çarpan ilk gerçek şu oluyor: ‘’Ben bunu düşünmüştüm’’. Beyin nöronlarını düşünün. Düşünme kapasitesini ve birbiri içerisinde yapmış olduğu davranışsal alışveriş metodunu.
Gerçekten devasa. İşin nöropsikoloji boyutuna girmeyeceğim tabi ama genel bir kanıya dayanmak gerekiyorsa. Attığımız her adımda, ihtiyacımızı karşılayabilecek sebepler silsilesi içerisinde sonuçlar üretebiliyorsak (çünkü bu bizim düşünce gücümüzü ortaya çıkarıyor) öyleyse ürettiğimizin fazlasını sonucu olsun veya olmasın, işe yarasın veya yaramasın nereye kayboluyor?
Biraz daha açıklayıcı olmak gerekirse; markete gitme isteği bir eylemin gerçeğe dönüştürülmemiş halidir. Markete gitmeden önce ihtiyaçlarımızı karşılayabileceğimiz alanları belirmek ise zihnimiz içerisinde yapılan alışverişlerin mantıksal kararlar doğrultusunda değerlendirme halidir. Ki bu karara dönüşmeden önce, önceliklerimiz neye göre belirleniyor sorusunun da aynı zamanda cevabıdır. İhtiyaçlarımızı talepler doğrultusunda belirlemek ise mantıklı eylemlerin filtrelendiği görevleri gerçekleştirmek için kullandığı bir anahtar türüdür. Ve o ilk marş motoru dediğimiz olay devreye girer. Tüm aksamsalar tamam, kontroller tamam. Kontağı aç, anahtarı çevir ve git eylemi. Tabi buradaki araç eylemi araba unsuru değil. Bilinci bir anahtar gibi kullanmanın yansıması desek daha doğru. Anahtarın var olmasını sağlayan tüm oluşumlar sahip olduğumuz araçlarında aynı zamanda temelini oluşturmaktadır.
Peki zihin içerisinde gerçekleşmeyi bekleyen tüm eylemlerin gerçekleşmeden önceki oluşma hikayesini ihtiyaçlarımıza mı bağlamalıyız?
Öyleyse aslında burada işte tam da yukarıda belirtmiş olduğum gibi farkındalık zenginliği giriyor. İnsan var olma hikayesi ile tamamen bir eser.
- Yine yukarıda belirtmiş olduğum gibi insanların mekâna daveti. Yazgı ve kader.
- Yine yukarıda belirtmiş olduğum gibi bedensel ve fiziksel güç ayrımı.
Güçlünün rüyası yazımda belirttim.
Tüm bunlar işin içinde kullanılmış anahtar kelimelerdir. Bu kelimeler anahtarın ta kendisini oluşturan büyük cümleler, fikirler ve gerçekleşmemiş eylemleri içerirler. Biz onları gerçekleşene kadar gerçekleşmemiş hallerinden yararlanma ihtiyacını karşılamak isteriz. İşte beyin dediğimiz organ sürekli üretir. Gördükleri, duydukları, hissettikleri karşısında üreten bir dünyamız var. Biz buna dünya içerisinde birbirimiz arasında iletişim kurarken hayal gücü deriz. İki basit kelime, büyük eylem, basit bir cümle.
Bizi market için hazırlayan eylem aynı zaman içerisinde zihnin içerisinde oluşmuş ve gerçekleşmeyi bekleyen eylemle aynı fakat ateşleme araçları farklı. Her bir sinyalizasyonun alışveriş hikayeleri var. Var olma temelleri ve iletişim halleri de var. Tamamen baş yapıt.
İşte bu eylem ayaklarımızı, gözlerimizi, duyu organlarımızı, hislerimizi harekete geçiriyor. Yolda gördüklerimiz, karşılaştıklarımız veya karşılaşamadıklarımız. Gördüklerimiz veya göremediklerimiz. Duyduklarımız veya duyamadıklarımız…
Bu böyle gider…
Güçlünün İfadesi
Ama dedim ya güçlünün ifadesi.
Hani bir söz var: Taşa takıldığında ayağının acıması değil, taşa takılan bir ayağının olması o acıyı pasivize eder. İşte farkındalık dediğimiz gerçeklerde hep bu küçük sandığımız o büyük detaylarla dolu. Davet edildiğimiz veya edileceğimiz her mekânın bize anlatmak istediği bir gerçekler var. O gerçekler içerisinde iyi veya kötülüklerle karşılaşabiliriz. Ama şu var ki zaman akıyor ve basit ifade edile geçen her bir zaman dilimi bizim mutlak ve net sınavımız.
Olaylar, hikayeler, davetler bir kenara. O zaman akıyor mu? Akıyor. Geçiyor mu? Geçiyor. Peki sen ne yaşadın? Nasıl karar verdin? Ne tepki gösterdin? İyi misin? Kötü müsün? Olay bu.
Olay aslında zaman bize yaşadığımız her an ve durum için bir sınav kâğıdı veriyor. Karşılaştığımız her olay bunun tepkisel bir özeti. Her mekânın, her davetin zaman dilimleri çok farklıdır.
A noktasında B yerinde zaman çok farklı geçebiliyorken tam tersi durumunda çok ağır geçebiliyor. ‘’Bereket’’ dediğimiz kavramda, zamanın ürettiği bir oluşum. Nasıl ki bizler fikir üretebiliyorsak, atmosfer de bu fikrin içinde veya dışında üreten gerçeklerin donelerini oluşturabiliyordur. Kim bilir…
Bizi markete davet eden ihtiyaçlarımız değil aslında gerçeğe dönüşmesini bekleyen eylemlerin zaman içerisinde bize sundukları ve bizim onlara karşı verebileceğimiz tepkiler.
Çoğu zaman genellikle bir ürünün ihtiyacımız dahilinde fiyatına bakıyor, rafa geri koyuyoruz. Kimileri içeriklerini incelerken kimileri fiyatını inceliyor. Burada bir karar mekanizması söz konusu. Tabi burada nöropazarlama gibi olayları devre dışı bırakıyorum. Bu pazarlamanın bambaşka bir konusu ve alt kategorisi. Benim burada ilgimi çeken beyin çalışma prensibi ve çatışma psikolojisidir. Zaman dilimi olarak gösterdiğimiz an içerisinde. 1 saniyede neler oluyor ve neler bitiyor. Ürünü almayı planladınız ama almadınız geri koydunuz ya da vazgeçtiniz. Tüm bu eylemler gerçekleşirken ya da gerçekleşmeden önce hangi duygularımızı ve kararlarımızı çöpe atıyor, ya da atmadan bunun kararlarımızı içerisinde gerçekleştiriyor ve çoğaltıyoruz.
Güçlünün İfadesi
Ben gerçek gücün akıl içerisinde gerçeğe dönüşmeden önceki hareketlerine hayranım. Var olacak bir oluşumun var oluşsal kavram ve anlam boyutu. Şu da var; birçok fikir gerçeğe dönüşmeden milyonlarca beden içerisinde kaybolup gidiyor. Veya yeşermeyi bekliyor. Bunun için zaman mı kritik nokta? Mekân mı kritik nokta tam olarak bilmiyorum fakat benim için buradaki en büyük detay: Her ne üretiyorsak her neyi iyi yapmak istiyorsak bu iyilik kalıplarını almalıdır. Çünkü vurgulamak istediğim nokta şuydu: ‘’Zaman insanın en iyi özeti, en iyi sınavı fakat en zor olanı da sınavı.’’ Zaman var olduğu sürece yeni boyutlar üretecek, karşılaşmalar sergilenecek. Her insanın zaman ve mekân boyutu farklıdır. Burada algılara çıkan bir yolda var. Ama davranışlarımız ve yaşam biçimimiz bunları da şekillendiriyor. Burada aklıma şu değerli söz geliyor.
“Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz!..” Bu konunun içeriğinde anlattığım gerçek kanı şu:
Bana tek bir cümle kullan deselerdi:
Ameller niyetlere göredir. Zamanı iyi kullan ki iyilikler zamanı üretsin. Zaman mekanları oluştursun, mekanlar kavramları getirsin. Böylelikle iyilikler davetiniz olsun.
Niyetiniz iyi olduktan sonra eylemleriniz de iyiliklere dönüşecektir.