Girdiğiniz Para Geri Verildi
Girdiğiniz Para Geri Verildi
Bir ana kurallar vardır bir de bana kurallar vardır. Toplumda ana kuralları belirleyen her unsuru bireyler belirler. Bireyler topluluğu oluşturduğunda çoğunluk nasıl davranıyorsa, o yerin senin için kural kaynağı da odur. Örneğin: 70 km gidilmesi gerekilen bir yolda çoğunluk 130’da gidiyorsa 70 km ile bir birey oradaki uyumsuzluğu birer unsur haline gelir ve dışlanır. Ana kural doğrudur. Doğrular toplumlar için vardır. Bir çok doğrunun ve bu doğruları oluşturan kuralların başında ise daha önce yapılmış ihlaller ve yanlışlıklar gelir. Bu refüj ve korumalıklar için de geçerlidir. Daha önce orada kaza olmuş tamam buraya korumalık refüj paneli gerekir. Yaşanmışlıklar yaşananın hayatını kendi bedeliyle ödemiştir. Tüm bunlar aslında öngörülebilirlik adı altında minimalize edilebilir bu doğru fakat. Burada da toplumsal yaşamların eğitimi doğurması gerekir. Eğitim her şeyin başı. İtibarın net temeli de eğitime dayanmaktadır. Bugün en çok alışveriş yaptığımız araç para ve onun psikolojisi. Onunla satın aldıklarımız veya onunla harcadıklarımız. Her geçen gün başkaları için şekillendirilmiş yaşantı dayanaklarımız evimizde git gide yer kapatmaya başladı, devam da ediyor. Basit bir örnek: Ev içerisindeki telefon çeşitliliği ve onlara ait şarj aletlerini gösterebiliriz. Geçen ki yazmış olduğum blog yazısında buna değinmiştim. ”Işıklar kapandığında tüm tasarımlar uçar gider bunun asıl değerini aklınızdaki oluşumlar saklar. Öyleyse nesnelerin yerine hayallerimizi, aklımızı, kendimize verdiğimiz değerin bedelini koruyabilsek? Yani satın almak duygusundan uzaklaşsak iyi olmaz mı?’‘ Demiştim hatta ”Paranın ben merkezi‘‘ blog yazımda.
Neden nesnelerle boşlukları doldurmaya çalışıyoruz ki? Hafif bir kağıt parçasının tonlarca kütleyi veya ağırlığı satın aldığını düşünürsek, ruhumuzda bırakacağı izleri yer kapladığı yeri de içine katarsak; Sizce biz nesnelere çarpmak için çok dar ve bir o kadar da küçük insanlar değil miyiz?
Kendimizden yüksek gördüğümüz her oluşumun bir parçası, bizim ona bakış açımız kadar büyük, ona yansıdığımız kadar derin, onun düşünmenin verdiği ağırlık kadar imkansızlıklar barındırır bakış açılarımız.
Örneğin: Bir gemi, bir uçak. Ona uzaktan baktığımız kadar yakın değiliz belki fakat hangarın içine girdiğimizde tüm imkansızlıkların nasıl imkana çevrildiğini görürüz. Bakışlarımız, incelemelerimiz, gözlemlerimiz büyük bir hayranlığa dönüşür. Hatta merakımız heyecanımız kadar varsa, oradaki bakış açımız motivasyona evrilir. Her bir duygunun işlevsel olarak çalışma mekanizması vardır. Bunu bir araba motorunun çalışma prensibinden yola çıkarak fark edebiliriz. Bir anahtarın çevrilmesiyle birlikte başlıyor her şey…
İşte örnek:
Girdiğiniz Para Geri Verildi
Yukarıdaki gif çalışan bir mekanizmanın iyi anlaşılabilir olması adına bir örnek. Mekanik ve mühendislik olarak bir işlenmiş bir parçanın çalışma örneğini görmüş olsak da bunu duygularımızın mekanizma kollarını da düşünebiliriz. Hatta duygularımızın yazılımı, donanımı da desek mümkündür. İşleyiş devam ettiği sürece görev gerçekleştirilir. Peki biz bunun neresindeyiz ve hangi parçasıyız?
İşte buradaki söylemim belirginliğini koruyan kanıta dayalı en net gerçekleşen şudur: ”Her şey insanlar için” tüm parçalar birer hizmetkar ve insanlara yapılmış hizmetler. Bu dünya içerisinde evrenin, gökyüzünün, hava olaylarının da gerçekleşme sistemidir. Bu sistem manevi düzenin de bir parçasıdır aynı zamanda. Tüm maddeler bizi her kalemde simyacılığın önünü açmak için vardır diyebilir miyiz? Eğer ki maddeleri hizmetkarımız olarak görürsek ve onlara sadece bizlere hizmet ettiği kadar değer verirsek ”Evet” Ama her şeyden önemlisi bu düzen ve işleyiş, bizi yolculuğa çıkartan gizli bir gerçeğin kilitsiz kapısı aynı zamanda o kapının da bir anahtarı.
kaSize de hiç olmuyor mu? Sürekli kapalı birpıdan kartınızı okutarak geçerken ”Bazen’‘ o kapı açıkken, önünüzdeki kapıya bakmadan kartı okutma alışkanlığınız? Dalgınlarımız mı alışkanlıklarımız? Duygularımız alışkansızlıklarımız?
Alışkanlıklar kalıba döküldüğünde, maddelerin işlevselliği sizi geriye atar. İşte anahtarsız kapının kilidi mi olur? diye sorduğumuz an sistem çalışmaya başlar. Sistem başlarsa önce kapının açıp olup olmadığına sonra kartı okutup okutmayacağımıza karar veririz. Bu karar buradaki çalışan en iyi mekanizmadır. Alışkanlıklarımız karar mekanizması ile yer değiştirirse, o zaman bize öğretilenlerin bir parçası oluruz.
Bugün sosyal medyanın getirdiği büyük yeniliklerde onların dayattığı şeyler değil mi? Yani bir özellik geliyor fakat siz onların istediklerini, sunduklarını onaylamak zorundasınız. Kendi istediğiniz şöyle olsa böyle olsa dediğinizde ki zaten buna kullanıcı deneyimi diyoruz… Bu aslında her ne kadar kişiselleştirilmiş göreceli bir yaklaşım olsa da emin olun sahiplerin sunduğu imkanlardan daha adildir. Kişiselleştirilmiş demek aslında açık kaynaklı kod demek yani kendin çal, kendin oyna. Ama tüm bunların dışında tüm ipler siz onları kullandığınız süre boyunca, onların elindedir. Bugün yenilik diye sunulanlar sizin alışkanlıklarınız olduğunda, işte oradaki kapının anahtar cebinizden alınmış olur. Daha kapıya bakmadan, görmeden kartı okutur içeriye girersiniz. Halbuki ki açık kapıdan içeriye girmişsiniz.
Tüm bunları tümleşik olarak kurmamın sebebi de işlenmiş bir sistemin dişlisi olmak. Böyle olduğunu varsayarak kendimizi varsayılan olmaktan uzun bir yolculuğa çıkardığımız düşünürsek, Bu yolculuk içerisinde bizi nelerin karşılaşacağı az çok belli olur. Duygusuz oluruz, iyiliklerimiz elimizden alınır. İnsanı insan yapan oluşumlarından biri de ”iyilik”. duygularınızın olmasıdır. Merhamet duygularınızın olmasıdır. Kimi zaman ”benliğimizden” uzaklaşmış olsak da bazı haberciler bizi uyarır. Acizliğimiz bu uyarının en büyük parçasıdır. Sistemin dışına çıktınız lütfen dikkat edin. Sakın ha iyiliklerinizi kaybetmeyin! Ve onları gizleyin…
İyilik merkezinden ve çemberinden uzaklaşan bir insan merhamet yoksunluğu çeker. Oysa nasıl ki araç parçaları birbiri ile uyumlu çalışıyorsa, organlarımız da öyle çalışmaktadır. Buna başta kalbimizi örnek verebiliriz. Çalışma prensibini incelediğiniz zaman muazzam bir yolculuğa eşlik edersiniz. O yolculuklarla karşılacağınız ve karşılanacağınız farkındalıklar, şahaser bir eser haline dönüşür. Tüm bunları en saf ve şeffaflıkla görmek isterseniz; ”Aciziyetinizle” davranın.
Bugün MR’a girmeden önce bile hani derler ya! Üzerinizde herhangi bir metal eşya var mı? Varsa lütfen çıkartın. Keza bir cihazdan geçerken bile arama kontrolü sırasında kemerinize kadar incelerler. İşte saf oluşum budur.
Aciz duygularınızla, alçak gönüllülükle, mütevazi yaklaşımınız ile geçtiğiniz her kapıda, öz benlik ve duygularınız tarafından karşılanırsınız. Her duygunun aynı kapısı farklı anahtarları vardır. Aynı olan davranışlarınız olabilir ama farklı olan yaklaşımlarınız da olabilir. Acizlik seviyesi yüksek olan insanın saflık derecesi yüksektir. Simyacılık da burada devreye giriyor. Maddeye değer vermemek aslında kalıcı olmayan bir nesnenin değer açığını ortaya koyuyor. Nitekim onu içinde saklayan oluşumunda yani bir gün dünyanın da yok olacak olup gidebilmesidir. Ne demiştik başta? Hangi ihtimali değerlendirmiştik. Tüm ışıklar kapandığında tüm nesneler yok olur. Peki ya gözlerinizle kapandığında?
İşte…
İnsan nefsine karşı savaş açarsa her daim maddeyi araçlaştırır. Bir söz vardı ve çokta etkiler: ”Ben senin beni kestiğine değil, sapının benden olmasına yanıyorum.”
Büyük bir buhran ile güç zehirlenmesi yaşıyoruz. Aç olduğumuz duygular tarafından değil, yapay ve sahte mutluluklar içerisindeyiz. Klişe bir laftır ki bu lafta çokta itibarsızlaştırılmıştır. E o zaman sende aynısın. Bak yazdın geç köşeye, aç sosyal medyanı gezinmeye devam et ve sana dayatılanları uygulamaya devam et. Nitekim herkes aynı şeyi okur, okumak ister. İhtiyacını karşılar okuyan okuma ihtiyacını, yazan yazma ihtiyacını karşılar. Sonra? Devam…
Doğru.
Buradaki kilit nokta nedir biliyor musunuz? Ne kadar zehirlendik veya ne kadar zehirlenmişiz? Hatta öyle bir boyuta gelmiş ki ne kadar zehirlemişiz. Kesip atamazsan tabi bir anda her şeyi. Az biraz farkındalık büyük ateşlerin kıvılcımı ve ateşleyicisi olabilir. Yukarıdaki vermiş olduğumuz gif örneğindeki buji misali onun çalışma prensibi gibi.
Ama yine de bence herkesleşmişsek benceleşmişiz demektir. Herkes ben bu değilim diyorsa, sen de o değilsindir.
Girdiğiniz para geri verildi.
Belki de doldurmaman gerekir başkalarının koltuğunu kendi yerinle. Yürümek ne özgür şey, zehri atıyor adeta…